1 2 Fransızca başlığından“Kültür Krizi” , İngilizce başlığından“Geçmişle Gelecek Arasında”
olarakçevirebildiğimizeserini meydana getirecek sekiz makalesinden birinin girişinde
"yaptığım ve yazdığım her şey deneysel" diye ifade ediyor Hannah Arendt. Birkaç sene sonra
yayımlanan bu kitabı edebi bir şekilde sonuçlanan gerçek bir deneme olarak niteleyebiliriz.
Bu kitap,bütünün birliğini değiştirmeden ele alınan soruları içerebilen düşünce egzersiz
3 kitabıdır.
Eser, üç tema etrafında kurgulanmıştır:
tarih kavramının yerine metafizik kavramının geçmesinin alt başlıklar halinde
açıklanması ile “Modern Geleneğin”bozulması
Eğer hiçbir sorunsal gelenek tarafından açıklanamıyorsa, özgürlük ve otorite
kavramları anlaşılabilir olmadığı gibi kullanışlı da olmaması
Son dörtmakale, ilk iki makale içinde yer alan tanımlanmış düşünce biçiminin
uygulama girişimidir.Bu girişimler, sonucu olan çözümler sunmuyor fakat
problemleri çözmeye çalışılması.
Bu çalışmada Arendt‟in kitabınıntemelini oluşturan “Otorite” kavramı üzerinde duracağız.
1 ARENDT, Hannah;La Crise de la Culture, Gallimard: Paris, 1972.2 ARENDT, Hannah;Between Past and Future, Viking Press, 1961.3 LIPSOR; Les Fiches de Lectures de la Chaire D.S.O
2
Otorite nedir?Ortadan kaybolan bir kavrammıdır?
Otorite kavramını tartışırkenve yok olduğunu öne sürerken, Arendt bu yok oluşu geleneğin
yok olması önermesi üzerine yapılandırıyor. Saptamayı tarihsel bağlamda ele alıyor ve
“…Otoritenin yitirilmesi esas olarak dinin ve geleneğin yüzyıllardır altını oyan bir gelişmenin
4 tayin edici mahiyetteki, ama sadece nihai evresidir”Yine de eklemeden edemiyor: diyor.
“...gelenek, din ve otorite arasında en dayanıklı çıkan otorite olmuştur”. Denemenin
girişindeki sorgulama “Otorite nedir?” sorusu üzerine değil, “Otorite ne değildir?” üzerine bir
tartışmayla şekilleniyor. Bu tartışma boyunca, otorite, totaliterizm ve tiranlık arasındaki
farklar ele alınarak,farklılıklar üzerinden bir tarife yöneliyor Arendt.
Pek çok kişinin sandığının aksine otoritenin şiddet ve zora dayandığı andaözgün yapısını
yitirdiğini vurguluyor Arendt. Bu çerçevede belki de en önemli ve ayırt edici tespiti otoriteyi
tiranlık ile kıyaslamasında aramak gerek. Liberal yazarların yorumlarını eleştirirken, bu
saptamasının ipuçlarını veriyor: “Yönetim biçimlerinden ziyade tarihle ve özgürlüğün
ilerlemesiyle ilgilenen liberal yazarlar, burada sadece derece farklılıkları görmekte ve otoriter
bir yönetimin özgürlükleri kısıtladığını, oysa toptan kaldırması halinde tam da özünü yitirip
tiranlığa dönüşeceği için özgürlüğü ancak sınırlamakla yetindiğini, dolayısıyla özgürlükle
5 olan bağlarını muhafaza ettiğinigörememektedirler.”
“Şayet şiddet otorite ile aynı işlevleri yerine getirirse –yani halkın itaat etmesini sağlarsa
şiddet otorite olmaktadır” diyor Arendt. Ve bir tespit daha yapıyor: “Modern diktötürlüklere
„oteriteryan‟ diyenler ve totalitarizmi otoriteryan yapı ile karıştıranlar, zımnen şiddet ile
6 otoriteyi birbiriyle eşitlemektedirler”.Burada can alıcı nokta belki de otoritenin yapısal
tarifiyle ilgili olan veliberal yazarların özgürlük odaklı eleştirel yaklaşımlarına Arendt‟in
4 ARENDT, Hannah; Geçmişle Gelecek Arasında, İletişim: İstanbul, 1996, sf.130.5 Ibid., sf.134. 6 Ibid.ö sf.142.
3
geliştirdiği farklı bakışla ilgili. Yine bu saptamaya geçmeden önce bir de otorite ile
totalitarizm arasındaki farkı yine liberal yazarları eleştirerek açıklamasına bir bakmak gerek:
“Totalitarizm ile otoriterlikarasında kurulan liberal özdeşliğin ve o yüzden doğal olarak her
ve şeytandangelen teorilerini anlatırken önyargılarının olmayışına göre farklılığınıgörüyoruz.
Politik bilimin kurucusu olmamasına karşın, daha sonra filozoflar tarafından ele alınacak
hatırı sayılır miktarda prensipler sunuyor.kamusal alanındaMachiavelli, politikanın
insanoğlunun “iyi olamama ihtimalini” öğrenmeleri gerektiğini, (kiArendthiçbir zaman
“kötü olmak” terimini kullanmıyor) doğruluyor.
Machiavelli‟ye göre erdemne Romalıların etik yan anlamındane de Yunanlıların nötr
mükemmeliyetçiliğinde bulunmayan politik bir
niteliktir.
Machiavelli‟nin
Hıristiyan
gelenekleriniaşağılaması,özellikle yaşadığı çağda İtalya‟nın politik hayatını bayağılaştıran
kiliseyi nişan almasındandır.Bütün eserlerinde, Machiavelli laik kilisenin fikrini kabul
etmemektedir. Vatansever duygularıyla Machiavelli, “sonsuz politik birliğe”, ulus devletin
kurucusuna ve devlet sağduyusuna sahip birleşmiş bir İtalya kurmak istiyor.Robespierre‟in
de daha sonra söylediği gibi, Machiavelli‟nin düşüncesinin temel merkezindepolitikanın
eylemi olduğunu ve butemeliyaratmak için her türlü aracın mubaholduğunu düşünüyor.
Burada Machiavelli‟yi Aristotalesve Platon‟dan ayıran mesafeyi görüyoruz.
Dahaönce de gördüğümüz gibi otorite,Romalılarındeneyimlerinin temelinden ve Yunanlı
filozofların ışığından doğuyor.Hiçbiryerde, otorite ne devrimlerden veya ne de daha az
umutlandırıcıolan “yeniden tahta çıkarmadan” kuruluyor.Devrim kavramı, insanları
9
özgürlüğüne kavuşturarak muhafazakar akımlarındevlet kavramındabulamaz. Sadece yer
Amerikan devriminin karşıt örneği politik otoritenin devrimine yeni bir bakış açışıgetiriyor.
Sonuç
Yirminci yüzyılın önemli politik felsefe düşünürlerinden Hannah Arendt, sadece bu eserinde değil diğer başka eserlerinde de totalitarizm, devrim, şiddet, güç ve otorite üzerine son derece önemli tahlillerde/değerlendirmelerde bulunmuştur. Daha önce yazmış olduğu “İnsanlık Durumu” adlı eserinde de otoritenin modern insan üzerindeki etkilerinden bahseder.
Arendt, çoğulculuk olgusu, yani dünyada bir insanın değil, çok sayıda insanın yaşaması gerçeğinden kalkarak politikayı “sözlerin ve eylemlerin iletilmesi ve paylaşılması” olarak tanımlar. Politik alan, topluluk burada ortak bir kimliğin kurulumunu gerçekleştirdiği ölçüde kültürel bir kazanımdır. Bu kurulum, söz söyleme ve eylemde bulunmanın kendisi gibi hiçbir zaman tamamlanmaz. Politikayı bu şekilde tanımlayan Arendt, politik otoritenin şiddet ve güç olmak üzere birbirine “karşıt” iki unsur üzerine kurulduğunu/kurulabileceğini söyler.
Şiddet üzerine kurulan otoriteye karşı çıkarak (totalitarizm), politik otoritenin “güç” üzerine kurulmasını savunur. Arendt, gücü şöyle tanımlar: “Güç, söz ile eylemin birbirinden ayrılmadığı; kelimelerin boş, eylemlerin zalimane olmadığı; kelimelerin niyetleri gizlemek için değil, gerçekleri açığa vurmak için kullanıldıkları ve eylemlerin de ilişkileri bozmak için değil, kurmak ve yeni gerçeklikler yaratmak için kullanıldıkları yerde gerçekleşir. Güç, eyleyen ve konuşan insanlar arasında kuvve halinde bulunan tezahür sahasını, yani kamu 15 alanının varlığını sürdürmesini sağlar.” (Arendt, İnsanlık Durumu sy. 292)
"Dile getirilen dile getirilmiştir.Hoşuna giden, hoşuna gider.Onun mutlu beğenisi dünyanın
beğenisidir".
Bu
da
benzerlerimiz
olan
ölümsüz
yabancılarla
evreni
paylaşmanın
düzenlemesidir.Çoğu kişi tarafındafelsefeci olarak da bilinmekle birlikte, kendisi
felsefenin "bireyin kendisi"ne dair sorunlarla uğraştığını söyleyerek bu sıfatı
reddetmiştir. Siyaset bilimci olarak tanımlanmayı istemesinin sebebi çalışmalarının
"tekil olarak insana
değil, dünyada yaşayan ve dünyayı
15 ARENDT, Hannah:İnsanlık Durumu,İletişim:İstanbul, 1994, sf. 292.
kaplayan insanlığa"
10
odaklanmış olmasıdır.Bu yüzden, Hannah Arendt‟i okumak çokşaşırtıcı ve düşünceyi
çalıştıran bir deneyimdir.
Arendt, bu eserindeortak evrenin özlülüğüne gerigelebilmemize olanak veren bir mesafe
kuruyor ve otorite kavramını yazarken insanoğlunun ne kadar “politik bir hayvan” olduğunu
gösteriyor.Arendt‟inen büyük başarısı hayal gücünün kuvveti ile, kendimizi başkasının
yerine koymanın “ortak evren yaratabilmenin” potansiyel yetisini birleştirmede yatıyor. Bu
gücün kullanılamaz olması benliğin, evrenin, kanıtlama ve düşünme yetisinin kaybolması,
anlamına gelir.
Kaynaklar: Hannah ARENDT:Geçmişle Gelecek Arasında, İletişim: İstanbul, 1996.